9 Ocak 2020 Perşembe

BATTANİ KIMDIR?

Battani, Battani Hayatı, Battani Kimdir? (859-929)

Devrinin en önemli astronomlarından ve matematikçilerinden olan Battâni (858-929), Sâbit ibn Kurrâ gibi, Urfa'nın Harran Bölgesi'ndendir.
Rakka'da özel bir gözlemevi kurmuş ve burada 887-918 tarihleri arasında son derece önemli gözlemler yapmıştır. Güneş, Ay ve gezegenlerin hareketlerini gözlemlemiş, yörüngelerini doğru bir biçimde belirlemeye çalışmıştır. Güneş ve Ay tutulmaları ile ilgilenmiş, mevsimlerin süresini büyük bir doğrulukla hesaplamıştır. Ayrıca, ekliptiğin eğimini de dakik olarak belirlemeyi başarmıştır.
Aynı zamanda matematikçi de olan Battâni, bu alanda da son derece önemli çalışmalar yapmıştır. Sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjant, sekant ve kosekantı gerçek anlamda ilk defa kullanan bilim adamının Battâni olduğu söylenmektedir. Battani, çalışmaları sırasında bazı temel trigonometrik bağıntılara ulaşmış ve bunları astronomik hesaplamalarda kullanmıştır. 


Sinüs ve Kosinüs Tabirlerini İlk Kullanan Bilgin
M.Charles, "Geometrinde Metodların Tarihî Görünümü" adli eserinde, Battânî´den söz ederken, onun sinüs ve kosinüs tabirlerini ilk kullanan kişi olduğunu ifade eder ve bu tabirleri güneş saati hesaplamasında bulduğunu, ona uzayan gölge adini verdiğini, buna modern geometride "tanjant" dendiğini belirtir. Battânî´nin senelerce önce ileri atip kullandığı buluşları Bati asırlarca sonra kullanabilmiş ve onlara sahip çıkmıştır. İslâm Tarihi Araştırıcılarından Prof. Philip K. Hitti "Muhtasar Arap Tarihi" eserinde sunlari kaydeder: "Şüphesiz matematik bilginleri tanjant hakkında Battânî´den ancak beş asır sonra bilgi sahibi olabildiler.(Alman astronom ve matematikçisi) Regiomantanus (1436-1476)bununla müşerref olduğu halde ondan bir asır sonra yasayan Kopernik (Copernicus,1473-1543) bunu tanımıyordu."

Eserleri
1. Kitâbü Mârifet-il Metâli-il Bürûc fî mâ beyne erbe-il felek: On iki burcun gök küresinin dörtte birindeki doğuş yerlerinin bilinmesi:
Ay´in tutulması, ay ve yıldızların doğuş yerlerinden bahseder. Dunthorn 1794´te ayin asırlık hızını hesaplarken Battânî´nin ay ve güneş tutulmalarıyla ilgili rasatlarından oldukça faydalanmıştır. Boylamlari 0° den 36° ye kadar kıymetlerine tekabül eden yıldızların doğuş
yerlerini gösteren bir katalogdur. Böylece bir cetveli ilk defa ilim dünyasına kazandıran Battânî olmuştur. Daha önce yapılan Habas el-Hasîb adli ziycde (yıldız katalogu) böyle bir cetvel bulunmamaktadır.
2. Risâletünfî tahkîk-i akdâr-il ittisâlât: Yıldızların Yanyana gelme ölçülerinin araştırılması hakkındaki kitapçık: Yıldızların enlemlerinden faydalanarak ışıklarını göndermelerini küresel trigonometriden faydalanarak izah etmektedir.
3. Serh-ul Makâlât-il erbai li-Batlamyus: Batlamyus´un "Dört Kitap" adli eserinin açıklaması.
4. Ez-Zîyc: Astronomiden bahsetmektedir.


Battânî'nin en önemli ve günümüze kadar gelebilen tek kitabidir. Eser Battânî´nin rasatlarından elde ettigi neticeleri de içine almaktadır. Bu eser yalnız İslâm dünyasında değil Ortaçağda ve Rönesansın ilk devrelerinde Avrupa küresel trigonometri üzerinde derin tesirler icra etmiştir.
Kitap Kral X.Alfons(öl.1284) tarafindan Arapcadan Ispanyolca´ya tercüme ettirilmistir. 1143 yilinda Ispanya´da Robertus Retinensis tarafindan tercüme edilmiş ise de günümüze kadar gelemeden kaybolmuştur. Ayrica kitap 12.yüzyilin ilk yarisinda Tivoli´li Piato Tiburtinus tarafindan Latinceye cevrilmistir.
Ayrica Regiomantanus(1436-1476), Sabiî Cetvelleri adıyla şöhret bulan bu ziycleri astronomiye ait önsözüyle bir şerhini Latince´ye çevirmiştir. Önsöz 1537´de Fergani (?-860) nin eseriyle birlikte Nürnberg´de basılarak Avrupa ilim dünyasına sunulmuştur. 1645´te de Bolonya´da tek eser hâlinde "Johannes Regiomontanus"´un bir kaç ilavesiyle "Albategnius (Battânî)´un Astronomi ilmine dair Eseri" adi altında Latince bir baslıkla yayınlanmıştır.
Kopernik(1473-1543)de bu İslâm âliminin eserleriyle etraflıca ilgilenmiş ve çok istifadeler etmiştir. Onun eserleri 1800 yılında bile Kahire´li Ibni Yunus (?-1009)´un eserleriyle birlikte Fransiz Laplace(1749-1827)´in incelemelerinde yardımcı olmuştur. Bu Ziyc Dogu´da Ilhânî Ziyc çıkıncaya kadar kullanılmıştır.
Battânî´nin astronomideki hizmetlerini yad etmek isteyen Bati, Ay´a onun da ismini verdi. Ay haritalarında ,Bati´da Albategnius olarak şöhret


BATTANİ KİMDİR? BATTANİNİN HAYATI

Battani, Battani Hayatı, Battani Kimdir? (859-929)

Devrinin en önemli astronomlarından ve matematikçilerinden olan Battâni (858-929), Sâbit ibn Kurrâ gibi, Urfa'nın Harran Bölgesi'ndendir.
Rakka'da özel bir gözlemevi kurmuş ve burada 887-918 tarihleri arasında son derece önemli gözlemler yapmıştır. Güneş, Ay ve gezegenlerin hareketlerini gözlemlemiş, yörüngelerini doğru bir biçimde belirlemeye çalışmıştır. Güneş ve Ay tutulmaları ile ilgilenmiş, mevsimlerin süresini büyük bir doğrulukla hesaplamıştır. Ayrıca, ekliptiğin eğimini de dakik olarak belirlemeyi başarmıştır.
Aynı zamanda matematikçi de olan Battâni, bu alanda da son derece önemli çalışmalar yapmıştır. Sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjant, sekant ve kosekantı gerçek anlamda ilk defa kullanan bilim adamının Battâni olduğu söylenmektedir. Battani, çalışmaları sırasında bazı temel trigonometrik bağıntılara ulaşmış ve bunları astronomik hesaplamalarda kullanmıştır. 


Sinüs ve Kosinüs Tabirlerini İlk Kullanan Bilgin
M.Charles, "Geometrinde Metodların Tarihî Görünümü" adli eserinde, Battânî´den söz ederken, onun sinüs ve kosinüs tabirlerini ilk kullanan kişi olduğunu ifade eder ve bu tabirleri güneş saati hesaplamasında bulduğunu, ona uzayan gölge adini verdiğini, buna modern geometride "tanjant" dendiğini belirtir. Battânî´nin senelerce önce ileri atip kullandığı buluşları Bati asırlarca sonra kullanabilmiş ve onlara sahip çıkmıştır. İslâm Tarihi Araştırıcılarından Prof. Philip K. Hitti "Muhtasar Arap Tarihi" eserinde sunlari kaydeder: "Şüphesiz matematik bilginleri tanjant hakkında Battânî´den ancak beş asır sonra bilgi sahibi olabildiler.(Alman astronom ve matematikçisi) Regiomantanus (1436-1476)bununla müşerref olduğu halde ondan bir asır sonra yasayan Kopernik (Copernicus,1473-1543) bunu tanımıyordu."

Eserleri
1. Kitâbü Mârifet-il Metâli-il Bürûc fî mâ beyne erbe-il felek: On iki burcun gök küresinin dörtte birindeki doğuş yerlerinin bilinmesi:
Ay´in tutulması, ay ve yıldızların doğuş yerlerinden bahseder. Dunthorn 1794´te ayin asırlık hızını hesaplarken Battânî´nin ay ve güneş tutulmalarıyla ilgili rasatlarından oldukça faydalanmıştır. Boylamlari 0° den 36° ye kadar kıymetlerine tekabül eden yıldızların doğuş
yerlerini gösteren bir katalogdur. Böylece bir cetveli ilk defa ilim dünyasına kazandıran Battânî olmuştur. Daha önce yapılan Habas el-Hasîb adli ziycde (yıldız katalogu) böyle bir cetvel bulunmamaktadır.
2. Risâletünfî tahkîk-i akdâr-il ittisâlât: Yıldızların Yanyana gelme ölçülerinin araştırılması hakkındaki kitapçık: Yıldızların enlemlerinden faydalanarak ışıklarını göndermelerini küresel trigonometriden faydalanarak izah etmektedir.
3. Serh-ul Makâlât-il erbai li-Batlamyus: Batlamyus´un "Dört Kitap" adli eserinin açıklaması.
4. Ez-Zîyc: Astronomiden bahsetmektedir.


Battânî'nin en önemli ve günümüze kadar gelebilen tek kitabidir. Eser Battânî´nin rasatlarından elde ettigi neticeleri de içine almaktadır. Bu eser yalnız İslâm dünyasında değil Ortaçağda ve Rönesansın ilk devrelerinde Avrupa küresel trigonometri üzerinde derin tesirler icra etmiştir.
Kitap Kral X.Alfons(öl.1284) tarafindan Arapcadan Ispanyolca´ya tercüme ettirilmistir. 1143 yilinda Ispanya´da Robertus Retinensis tarafindan tercüme edilmiş ise de günümüze kadar gelemeden kaybolmuştur. Ayrica kitap 12.yüzyilin ilk yarisinda Tivoli´li Piato Tiburtinus tarafindan Latinceye cevrilmistir.
Ayrica Regiomantanus(1436-1476), Sabiî Cetvelleri adıyla şöhret bulan bu ziycleri astronomiye ait önsözüyle bir şerhini Latince´ye çevirmiştir. Önsöz 1537´de Fergani (?-860) nin eseriyle birlikte Nürnberg´de basılarak Avrupa ilim dünyasına sunulmuştur. 1645´te de Bolonya´da tek eser hâlinde "Johannes Regiomontanus"´un bir kaç ilavesiyle "Albategnius (Battânî)´un Astronomi ilmine dair Eseri" adi altında Latince bir baslıkla yayınlanmıştır.
Kopernik(1473-1543)de bu İslâm âliminin eserleriyle etraflıca ilgilenmiş ve çok istifadeler etmiştir. Onun eserleri 1800 yılında bile Kahire´li Ibni Yunus (?-1009)´un eserleriyle birlikte Fransiz Laplace(1749-1827)´in incelemelerinde yardımcı olmuştur. Bu Ziyc Dogu´da Ilhânî Ziyc çıkıncaya kadar kullanılmıştır.
Battânî´nin astronomideki hizmetlerini yad etmek isteyen Bati, Ay´a onun da ismini verdi. Ay haritalarında ,Bati´da Albategnius olarak şöhret


ALBERT EİNSTEİN BIYOGRAFISI ve Izafiyet Teorisi

Albert Einstein (1879 -1955), Einstein Hayatı

Albert Einstein, Güney Almanya'nın Ulm kentinde dünyaya geldi. Küçük bir elektrokimya fabrikasının sahibi olan babası başarılı bir iş adamı değildi. Annesinin dünyası müzikti; özellikle Beethoven'in piyano parçalarını çalmak en büyük tutkusuydu. Aile Musevî kökenliydi, ama dinsel bağnazlıktan uzak, açık görüşlü, kültürel etkinliklerle zengin bir yaşam içindeydi. Ne var ki, çocuğun ilk yıllardaki gelişmesi kaygı vericiydi. Özellikle konuşmadaki gecikmesi aileyi telaşa düşürmüştü.
Albert, içine kapanıktı; çocukların arasına katılmaktan, oyun oynamaktan hoşlanmıyordu. Okulu sıkıcı buluyor, ezbere dayanan eğitim disiplinine katlanamıyordu. "Gimnazyum"da geçen orta öğrenimi mutsuz ve başarısızdı. Mühendis amcasının özel ilgisi olmasaydı, belki de öğrenimden tümüyle kopacaktı. Amca, yeğene cebir ve geometriyi sevdirdi. Geometri özellikle Albert'i bir tür büyülemişti.
Einstein, yıllar sonra amcasına borcunu şöyle dile getirir: "Çocukluğumda yaşadığım iki önemli olayı unutamam. Biri, beş yaşımda iken amcamın armağanı pusulada bulduğum gizem; diğeri on iki yaşımda iken tanıştığım Öklit geometrisi. Gençliğinde bu geometrinin büyüsüne girmeyen bir kimsenin ilerdi kuramsal bilimde parlak bir atılım yapabileceği hiç beklenmemelidir!"
Einstein, yüksek öğrenimini güç koşullara göğüs gererek Zürih Teknik Üniversitesi'nde yapar. Mezun olduğunda iş bulmak sorunuyla karşılaşır. Üniversitede asistanlık bir yana orta okul öğretmenliği bile bulamaz. Sonunda bir okul arkadaşının yardımıyla Bern Patent Ofisi'nde sıradan bir işe yerleşir; ama asıl dünyası olan bilimden kopmaz; çok geçmeden büyüsü bugün de süren devrimsel atılımlarıyla yaratıcı dehasını kanıtlar. 1905'te Annalen der Physik dergisinde yayımlanan üç çalışmasının her biri, fizik tarihinde bir dönüm noktası sayılabilecek nitelikteydi.

  

Bunlardan biri, şimdi "fotoelektrik etki" dediğimiz bir olaya ilişkindi. Newton, ışığı tanecikler akımı, kimi bilim adamları ise dalga devinimi diye nitelemişti. Aslında ışığın davranışını açıklamada iki kuramın birbirine bir üstünlüğü yoktu; ancak, Newton'un adı parçacık kuramına bir tür ağırlık sağlamaktaydı.
Ne var ki, 19. yüzyılın başlarında Young'la başlayan, Fresnel ve daha sonra Faraday ve Maxwell'in çalışmalarıyla pekişen deneyler dalga kuramına belirgin bir üstünlük sağlamıştı. Einstein'ın fotoelektrik çalışması bu gelişmeyi bir bakıma tersine çevirmekle kalmaz, Planck'ın 1900'de ortaya sürdüğü kuantum teorisini de çarpıcı bir biçimde doğrular.
Daha az bilinen ikinci çalışma "Brown devinimi" denen bir olayı açıklıyordu. 1850'lerde İngiliz botanikçisi Robert Brown, mikroskopla polenleri incelerken, taneciklerin su içinde gelişigüzel sıçramalarla devinim içinde olduğunu gözlemlemişti. Ancak bu gözlem 1905'e dek açıklamasız kalır.

 

Einstein'ın bugün de geçerliliğini koruyan açıklaması oldukça basittir: Son derece hafif olan polenlerin ani kımıltıları, su moleküllerinin çarpmalarıyla oluşuyordu. Gerçi molekül kavramı yeni değildi; ancak en güçlü mikroskop altında bile görülemeyecek kadar küçük olan moleküllerin varlığı ilk kez bu açıklamayla kanıtlanmış oluyordu.
Yüzyılımızın başında Ernst Mach gibi kimi seçkin fizikçilerin bile gözlemsel kanıt yokluğu gerekçesiyle atom teorisine uzak durdukları bilinmektedir. Öyle ki, bu olumsuz tutum, gazların kinetik teorisinin kurucusu Boltzman'ı intihara sürükleyecek kadar ileri gitmişti. Einstein'ın açıklaması, bu tutuma son vermekle fiziğin içine düştüğü bir tıkanıklığı giderir.
1905'in bilim dünyasına yeni bir ufuk açan üçüncü ve en önemli çalışması, Özel Görecelik (Special Relativity) kuramıdır. 
Bu kuram, Einstein'ın genç yaşında kendini gösteren bir merakına dayanır. Daha on dört yaşında iken Einstein, "Bir ışık ışınına binmiş olsaydım, dünya bana nasıl görünürdü, acaba?" diye sormuştu.
19. yüzyılın sonlarında ışığın hızına ilişkin Michelson-Morley deneyi, bu merakı derinleştiren bir sorun ortaya koymuştu: Ses ve başka dalga olaylarının, tersine ışık hızının referans sistemine görecel olmayışı! Saatte 100 km hızla ilerleyen bir lokomotifin, iki istasyon arasında düdük çaldığını düşünelim. Sesin ön ve arka istasyonlara değişik hızlarla ulaşacağını biliyoruz: Öndeki istasyona normal ses hızından saatte 100 km daha fazla, arkada kalan istasyona ise saatte 100 km daha yavaş bir hızla ulaşır. Oysa trendeki insanlar için sesin hızında bir değişiklik yoktur; ön ve arka uçlara normal hızıyla aynı anda ulaşır. Sesin hızı gözlemcinin hızına göreceldir.
Işığa gelince Michelson Morley deneyleri, ışığın öyle davranmadığını göstermekteydi. Işık kaynağı ile gözlemcinin birbirine görecel hareketlerine ne olursa olsun ışık hızında bir değişiklik gözlemlenmemekteydi. Bu beklenmeyen bir sonuçtu; 
çünkü, sesin hava aracılığıyla yayıldığı gibi, ışığın da "esir" denen gizemli bir ortam aracılığıyla yayıldığı ve gözlemcinin hareketine bağlı olduğu sanılıyordu. Esir gözlemlenebilir bir nesne değildi; ama öyle bir kavram olmaksızın optik olgular nasıl açıklanabilirdi? Kaldı ki, Maxwell'in elektromanyetik teorisi de esir türünden bir ortam varsayımına dayanıyordu.
Einstein'ın getirdiği çözüm, deney sonuçlarını yansıtan şu iki temel ilkeyi içermektedir.
1) Doğa yasaları ivmesiz hareket eden tüm sistemler için aynıdır;
2) Işığın hızı, kaynağına göre hareket halinde olsun veya olmasın, her gözlemci için aynıdır.
Özel Görecelik Kuramı'nın öncüllerini oluşturan bu iki temel ilke, yeterince anlaşılmadıkça, Einstein devrimini kavramaya olanak yoktur. Kuramın içerdiği tüm önermeler, bu öncüllerin mantıksal sonuçlarıdır. Aslında deneysel nitelikte olan bu iki ilkenin yol açtığı kuramsal devrim, ilk bakışta şaşırtıcı görünebilir. Ama sonuçlarına bakıldığında şaşkınlık, yerini büyük bir hayranlığa bırakmaktadır.
Sonuçlardan biri, bir gözlemciye bağıl olarak nesnelerin hareketleri yönünde uzunluklarının kısaldığı, kütlelerinin arttığı öndeyişidir. Örneğin, bir topu ışık hızına yakın (yakın, çünkü kurama göre ışık hızını yakalamaya ve aşmaya olanak yoktur) bir hızla uzaya fırlattığımızı varsayalım: Hareket dışındaki bir gözlemci için top bir tepsi gibi yassılaşırken, kütlesi büyük ölçüde artar. Hızı kesildiğinde top, önceki biçim ve kütlesine döner.
Kurama göre hızı ışık hızına erişen bir nesnenin oylumu sıfır, kütlesi sonsuz olur. Ancak öyle bir şey düşünülemeyeceğinden, hiçbir nesnenin ışık hızıyla hareketi beklenemez. Başka bir deyişle, kütle eyleme direnç demek olduğundan, kütlenin sonsuzlaşması hareketin yok olması demektir.
Daha az şaşırtıcı olmayan bir sonuç da, zamanın görecelliği. Örneğin, birbirine tam ayarlı iki saatten birini çok hızlı bir roketle uzaya yolladığımızı düşünelim. Bu saatin yerdeki saate göre daha yavaş çalıştığı görülecektir. Roket saniyede yaklaşık 260,000 km hızla yol alıyorsa, yerdeki saatin yelkovanı iki tam dönüş yaptığında roketteki saatin yelkovanı ancak bir tam dönüş yapacaktır. Oysa rokette bulunan gözlemci için öyle bir yavaşlama söz konusu değildir; saat normal hızıyla çalışmaktadır. Ne var ki, bu kişi dünyaya döndüğünde kendisini karşılayan ikiz kardeşini daha yaşlanmış bulacaktır.
Kuramdan matematiksel olarak çıkan bu sonuçlar daha sonra deneysel olarak doğrulanmıştır.
Kuramın belki de en önemli (atom bombası nedeniyle en çok bilinen) bir sonucu da madde ve enerji eşdeğerliliğine ilişkin denklemdir:
E=mc2(Denklemde E enerji, m kütle, c ışık hızı olarak kullanılmıştır).
Başlangıçta bu ilişkinin önemi yeterince kavranmamıştı. Einstein'ın denklemi içeren yazısını yayımlamakta güçlükle karşılaştığını biliyoruz. Oysa küçük bir kütlenin büyük bir enerji demek olduğunu ortaya koyan bu denklem yıldızların (bu arada Güneş'in) ışığı nasıl ürettiğini de açıklamaktaydı.
Kuramın evren anlayışımız yönünden de kimi sonuçları olmuştur. Bunlar arasında en önemlisi, hiç kuşkusuz uzay ve zaman kavramlarını birleştiren dört boyutlu uzay zaman kavramıdır.
Özel Görecelik kuramı düzgün doğrusal (ivmesiz) hareket eden sistemlerle sınırlıydı. Einstein'ın 1915'te ortaya koyduğu Genel Görecelik kuramı ise birbirine göre hızlanan veya yavaşlayan (yani ivmeli hareket eden) sistemleri de kapsıyordu. Öyle ki, birinci kuramı, kapsamı daha geniş ikinci kuramın özel bir hali sayabiliriz.
Özel Görecelik, 
Newton'un mekanik yasalarını değiştirmişti. Genel Görecelik daha ileri giderek "gravitasyon" kavramına yeni ve değişik bir içerik getirmekteydi. Klasik mekanikte gravitasyon, kütlesel nesneler arasında çekim gücü olarak algılanmıştı. Buna göre, örneğin bir gezegeni yörüngesinde tutan şey, kütlesi daha büyük Güneş'in çekim gücüydü.
Oysa, Genel Görecelik kuramına göre, gezegenleri yörüngelerinde tutan şey Güneş'in çekim gücü değil, yörüngelerin yer aldığı uzay kesiminin Güneş'in kütlesel etkisinde oluşan kavisli yapısıdır. Öyle bir uzay yapısında, nesnelerin başka türlü hareketine fiziksel olanak yoktur. Genel kuram, ayrıca gravitasyon ile eylemsizlik ilkesini "gravitasyon alanı" adı altında tek kavramda birleştiriyordu.
Bu noktada Einstein'ın, Maxwell'in "elektromanyetik alan" kavramından esinlendiği söylenebilir. Nitekim tanınmış bilim tarihçisi I.B. Cohen'in bir anısı bunu doğrulamaktadır: "Ölümünden iki hafta önce Einstein'ı ziyarete gitmiştim. Sekreter beni çalışma odasına aldı. İki duvar döşemeden tavana kitaplıktı. Bir duvar geniş penceresiyle bahçeye bakıyordu; diğerinde iki tablo asılıydı: Elektromanyetik teorinin kurucuları Faraday ile Maxwell'in portreleri!
Genel Görecelik kuramının tüm mantıksal yetkinliğine karşın, hemen benimsenmesi bir yana anlaşılması bile kolay olmamıştır. Eddington'a, "kuramı yalnızca üç kişinin anlayabildiği söyleniyor, doğru mu?" diye sorulduğunda, ünlü astrofizikçi bir an duraklar, sonra "üçüncü kişinin kim olduğunu düşünüyordum." der.
Bir kez, Özel kuramın tersine Genel kuram, fizikte çözümü istenen herhangi bir soruna yönelik bir arayışın ürünü değildi. Sonra, kuramı doğrulayan gözlemsel bir kanıt henüz ortada yoktu; üstelik, 1915'in teknolojik olanakları kuramın deneysel yoklanması için yeterli değildi. Kuramın öndeyilerinden yalnızca biri yoklanmaya elveriyordu; ancak içinde bulunulan savaş koşulları bunu da güçleştirmekteydi.
Einstein, kuramından öylesine emindi ki, deneysel yoklamada ortaya çıkacak olumsuz herhangi bir sonucu kuramın yanlışlığı için yeterli sayacağını bildirmekten kaçınmıyordu.
Olgusal yoklanmaya elveren öndeyi şuydu: kuram doğruysa, Güneş'in gravitasyon alanından geçen bir ışık ışınının, eğrilmesi gerekirdi. Bu etkiyi gündüz aydınlığında belirlemeğe olanak olmadığı için, Güneş'in tutulmasını beklemekten başka çare yoktu.
Astronomlar Güneş'in 1919 Mayıs'ında tutulacağını, gözlem bakımından en uygun yerin Afrika'nın batısında Prens Adası olabileceğini bildirmişlerdi. Eddington'un önderliğinde bir grup bilim adamının gerçekleştirdiği gözlem ve ölçmeler öndeyiyi doğrulamaktaydı. Sonuç İngiliz Kraliyet Bilim Akademisi tarafından açıklanır açıklanmaz bilim dünyası bir tür büyülenir; Einstein, Newton düzeyinde bir yücelik simgesine dönüşür.
Kuram daha sonra başka gözlemlerle de doğrulanmıştır. Bunlardan biri açıklanmasında klasik mekaniğin yetersiz kaldığı bir olaya (Merkür gezegeninin perihelisinin kaymasına), bir diğeri, Güneş (ve diğer yıldız) atomlarının saçtığı ışığın frekans düşüklüğü nedeniyle spektral çizgilerin spektrumun kırmızı ucuna doğru kayması olayına ilişkindir.
Özel Görecelik kuramı gibi Genel Görecelik kuramının da ilk bakışta çelişik görünen ilginç sonuçları vardır. Örneğin, kurama göre, evren büyüklük bakımından sonlu ama sınırsızdır. Gene kuram evrenin giderek ya büyümekte ya da küçülmekte olduğunu içermektedir (Nitekim yıldız kümeleri üzerindeki gözlemler evrenin büyümekte olduğunu göstermiştir).
Einstein, bu kuramıyla da yetinmez; yaşamının son otuz yılını daha da kapsamlı bir kuram oluşturma çabasıyla geçirdi. Evrende olup bitenleri bir tek ilke altında açıklamak, insanoğlunun, kökü klasik çağa inen değişmez bir arayışıdır. Thales tüm varlığı suya, Pythogoras sayıya indirgeyerek açıklamaya çalışmıştı.
Modern çağda Oersted, Faraday ve Maxwell'in elektrik ve manyetik güçleri özdeşleştirme yoluna gittiklerini görüyoruz. Einstein'ın da ömür boyu süren düşü buna yönelikti: Doğanın tüm güçlerini (gravitasyon, elektrik, manyetizma, vb.) "birleşik alanlar" dediği temel bir ilkeye bağlamak. Bu düşün gerçekleştiği söylenemez belki; ama Einstein, çağdaş fiziğin egemen akımı dışında kalma pahasına, umudundan hiçbir zaman vazgeçmez. Evrenin nedensel düzenliliği onda bir tür dinsel inançtı. "Seçeneğim kalmasa, doğa yasalarına bağlı olmayan bir evren düşünebilirim belki; ama doğa yasalarının istatistiksel olduğu görüşüne asla katılamam. Tanrı, zar atarak iş görmez!" diyordu.
Kuantum mekaniğini yetersiz ve geçici sayan çağımızın (belki de tüm çağların) en büyük bilim dehası, kendi yolunda "yalnız" bir yolcuydu; çocukluğa özgü saf ve yalın merakı, evren karşısında derin hayret ve tükenmez coşkusuyla ilerleyen bir yolcu!
diğeri on iki yaşındayken tanıştığım Öklit geometrisi. Gençliğinde bu geometrinin büyüsüne kapılmayan bir kimsenin, ileride kuramsal bilimde parlak bir atılım yapabileceği hiç beklenmemelidir!" sözleri ile açıklamıştır.

AKŞEMSETTİN BIYOGRAFISI

Akşemsettin, Akşemseddin, Akşemsettin'in Hayatı, Akşemsettin Kimdir? (1389- 1459)


Akşemsettin, (1389/1390 Şam – 1459 Göynük) asıl adı ile Şeyh Muhammed Şemsettin Bin Hamza, 15. yüzyılın en büyük sufilerinden biri ve çok yönlü Türk Bilim adamıdır.
1389 yılında Şam’da doğmuştur. Daha sonra 7 yaşında babası Şerafeddin-i Hamza Şâmî ile çağımızda Samsun’a bağlı olan Kavak’a yerleşmişlerdir. Hacı Bayram Veli’nin müridi ve Fatih Sultan Mehmet’in hocalarındandır. İstanbul’un manevi fatihi olarak da anılır. Saçının ve sakalının ak olması ve beyaz elbiseler giymesinden dolayı ‘Akşeyh’ veya ‘Akşemseddin’ adlarıyla meşhur olmuştur. Bazı el yazmalarında soyu, Ebu Bekir’e kadar ulaşır. İskilip’te çocuklarından Nurulhuda’nın türbesi ile diğer yakınlarının mezarları vardır. Evlik köyünde yer alan tek bir çivi çakılmadan yapılan camiyi onun yaptırdığı yazılıdır. Akşemsettin Amasya’da medreselerden eğitim aldıktan sonra büyük üne kavuşmuştu.
Akşemsettin, küçük yaşlardan itibaren bilime ve sanata karşı ilgi duydu. İlim tahsilini tamamladıktan sonra, Osmancık’da müderris oldu. Medrese öğrenimini zamanın büyük velisi Hacı Bayram-ı Veli’nin yanında tamamladıktan sonra seçkin bilginler arasında yerini aldı. Üstün zekası ve anlayışı, yılmak bilmeyen çalışma gücüyle kendini kitaplara adadı. Başta İslami tıp, astronomi, biyoloji ve matematikte zamanın ünlülerinden oldu. Uzun yıllar Osmanlı medreselerinde çalışarak yüzlerce öğrenci yetiştirdi.


Tıp alanında bulaşıcı hastalıklar üzerinde de önemli çalışmalar yaptı. Araştırmaları sonunda tıp ile ilgili Türkçe Maddet-ül Hayat ve Arapça yazdığı Hall-i Müşkilât ve Risalet-ün nuriyye adlı Tasavvuf Türkçe yazdığı Maddet-ül Hayat’ta geçen Hastalıkların insanlarda teker teker peyda olduğunu zannetmek yanlıştır. Hastalıklar insandan insana gözle görülmeyecek kadar küçük tohumlar vasıtasıyla geçer cümle ile ilk mikrop teorilerinden birini ortaya atmıştır. Tarihte mikroorganizmalardan bahseden ilk kişidir. Ve Mikrobiyolojinin babası sayılmaktadır. Bilimler olmak üzere yazdığı kitapları, bilinen eserleridir.Tıp ile ilgili Akşemsettin’in asıl ünü, büyük veli, Hacı Bayram Veli ile tanışmasından sonra başlamıştı.
İlmi konulardaki önemli başarılardan sonra tasavvuf konusunda da ağırlığını göstermiş, daha sonra da II. Murat’ın emir ve isteğiyle Fatih Sultan Mehmet’in hocalığına tayin edilmişti. İstanbul’un fethi sırasında büyük yararlılıklar göstermiş, genç sultanı teşvik ederek zaferin kazanılmasında önemli katkılarda bulunmuştu. Fethin en önemli günlerinde Ebu Eyyub’el Ensari’nin kabrini bularak ordunun maneviyatını yükseltmişti. Dünya malına önem vermeyen Akşemsettin, Fatih Sultan Mehmet’in büyük saygı ve sevgisini kazanmıştı. Fatih Sultan Mehmet ile İstanbul’a girişleri daha sonra ünlü olacak bir hikâyeye dönüştü.

İstanbul’a giriş

Beyaz atına binmiş, ordusunun önünde giden Fatih Sultan Mehmet, yanında onu yetiştiren Akşemsettin, Molla Hüsrev ve Molla Gürani ile İstanbul’a giriyor. Türk Ordusunu karşılayan şehir halkı yol boyunca dizilmiş, ellerindeki çiçek demetlerini padişaha sunmak için yaklaşıyor.
Şehir ahalisi, beyaz sakalıyla, ağır duruşuyla Akşemsettin’i padişah sanıp çiçekleri ona sunmaya çalışıyorlar. Akşemsettin atını geri çekip göz ucuyla Fatih’i göstererek:
“Sultan Mehmet odur, çiçekleri ona veriniz”, demek istiyor. Fatih Sultan Mehmet, çiçeklerle kendisine doğru yürüyenlere hocası Akşemsettin’i göstererek:
“Gidiniz, çiçekleri gene ona veriniz. Sultan Mehmet benim, ama o, benim hocamdır”, diyor ve ilk İstanbul’a Akşemseddin giriyor. Fatih Sultan Mehmet tarafından(1464) yılında yaptırılmış olan türbesi Bolu ilinin, Göynük ilçesindedir. İstanbul’un fetih günü olan 29 Mayıs (mayısın son pazarı) tarihinde anma günleri düzenlenmektedir.
Eserleri
• Risalet-ün Nuriyye
• Risale-i Zikrullah:200000000
• Risale-i Şerh-i Ahval-i Hacı Bayram-ı Veli
• Def’ü Metain
• Makamat-ı Evliya (Velilerin Makamları)
• Maddet-ül-Hayat (Hayat Maddesi)
• Nasihatname-i Akşemsettin (Akşemsettin8 Cahit Arf 

Harezmi'nin Hayatı

Harezmi, El Harezmi, Harezmi'nin Hayatı, Harezmi Kimdir? (MS 780-850)

Harezmi 780 yılında Özbekistan'ın Karizmi kentinde dünyaya gelmiştir. Tam olarak ismi Ebu Abdullah Muhammed bin Musa El-Harezmi'dir. Kendisini matematik tarihinin en büyük bilim adımı olarak tanımlayabiliriz. Çünkü cebirin ve algoritmanın kurucusudur. El Harezmi sadece matematikle değil aynı zamanda astronomi ve coğrafyayla da ilgilenmiştir. Batı dünyasında en çok etkide bulunan bilim adamı diyebiliriz. Çalışmalarına Abbasi halifesi Mem'un tarafından Bağdat Saray Kütüphanesine getirilmesiyle başlamıştır. Daha sonra burada yabancı eserlerin tercümesini yapmak amacıyla kurulan bir tercüme akademisi olan Beyt'ül Hikme'de göreve başlar. Harezmi'nin bu kadar önemli bir bilim adamı olmasının sebebi sadece cebirin kurucusu olması değildir aynı zamanda geliştiricisi de olmasıdır. Hayatındaki bir çok büyük eserini Bağdat Saray Kütüphanesinde yapmıştır.
Harezmi'nin ilk eserlerinden biri aritmetik alanındadır. Ancak bu alanda bıraktığı yapıtın orjinali kayıptır. Bu kitabın bu güne kadar gelmesinin sebebi Bathlı Adelard'an tarafından Lâtinciye çevrilmesinden kaynaklanır. Bu kitabın ismi De Numero Indorum (Hint Rakamları Hakkında)'dur. Bu kitabında on rakamlı konumsal Hint rakamlama ve hesaplama sistemini anlatmıştır. Batıdaki matematikçiler Romalılardan bu yana kullanılan harf rakam ve hesap sistemi yerine Hint rakam ve hesap sistemini kullanmayı bu yapıttan öğrenmişlerdir. Bu yapıtı batı dünyasındaki matematikçileri çok etkilemiştir. Daha sonra bu hesaplama sistemine Harezmi'nin isminden türetilen algoritma (algorism) denmiştir. On rakamdan oluşan rakamlama sistemi ise, Harezmi tarafından tanıtıldığı için Arap Rakamları veya kökeni Hindistan olduğu için Hint-Arap Rakamları denmiştir.


Harezmi'nin Eserleri: Harezmi'nin en büyük eseri cebirdir. Kendisi cebirin kurucusu ve geliştiricisidir. Bu konuda yazılan ilk ve yaygınlaştırılan kitap El Kitabü'l Muhtasar fi Hisabi'l Cebr ve'l Mukabele 'dir. Harezmi'nin bu eseri kendisine İslam ve batı bilim dünyasında çok ün kazandırmıştır. Batı dünyası ilk kez bu kitap sayesinde cebiri kullanmış ve öğrenmiştir. Bu yapıtta ana konular birinci ve ikinci dereceden denklemlerin çözümleri, binom çarpımları, çeşitli cebir problemleri ve miras hesabıdır. Harezmi cebirle ilgili çalışmalarında ikinci dereceden denklemler konu üzerinde çok durmuştur. Birinci dereceden denklemleri incelerken Yanlış Yolu İle Çözme Yöntemi'ni kullanmıştır.
Harezmi'nin bu büyük yapıtı 12. yüzyılda Chesterlı Robert ve Cremonalı Gerard tarafından Latinceye çevrilmiştir. Batı dünyası bu yapıttan çok fazla etkilenmiş ve cebiri bu sayede öğrenmiştir. Cebir batı dünyasında el-cebr isminden algebra'ya dönüştürülmüştür. Daha sonra batı dillerinde cebir algebra olarak tanımlanmıştır. Aynı zaman Harezmi'nin bu yapıtı batı dünyasında cebirin kullanımının yaygınlaşmasında da büyük rol oynamıştır.



Harezmi Muhammed ibn İbrahim el-Fizari'nin Sanskrit dilinden Arapça'ya tercüme ettiği el-Sindhind (Siddhanta) adlı yapıtını Batlamyus'un Almagest'inden de yararlanarak düzeltmiştir. Muhtamelen bu yapıt iki ayrı şekilde çoğaltılmıştır. Bu yapıt kuramsal bilgilerde içeriyordu. Daha sonra bu yapıt Endülüslü astronom Meslemetü'l Mecriti tarafından güncelleştirilmiştir. Yapıtın bu versiyonu Bathlı Adelard'ın ve daha sonra muhtemelen Dalmaçyalı Hermann'ın gayretleriyle Latince'ye çevrilmiştir. Yapıttaki en büyük gariplik Harezmi'nin açıları sinüs gibi trigonometrik fonksiyonlarla ifade ettiğini gösteren tablolar olmasıdır. Tabi bu tablolar bir çok soru işaretini ortaya çıkarmıştır çünkü Harezmi trigonometrik fonksiyonları biliyor muydu yoksa daha sonra Meslemetü'l Mecriti tarafından mı eklenmiştir bilinmiyor. Ancak çoğu bilim tarihçisi sinüs ve kosinüsü ilk kez Harezmi'nin kullandığını söylüyor. Tanjant ve kotanjantı ise Meslemetü'l Mecriti'nin eklediği iddia ediliyor. Ama ne olursa olsun trigonometri İslam bilim dünyasına aittir. Trigonometrinin İslam dünyasının eseri olması bu konuda yeterli bilgiye sahip olamamalarına rağmen islamın bilimi gerilettiğini iddia edenlere güzel bir cevaptır. Tabi sadece trigonometri değil matematik, astronomi, coğrafya, fizik, tıp gibi bilim dallarında da İslam bilim dünyası çok ilerlemiştir.
Harezmi'nin önemli eserlerinden olan usturlabın yapımı ve kullanımını anlatan eseri kayıptır. Harezmi sadece matematikle değil coğrafyayla da ilgilenmiştir. Batlamyus'un Coğrafya adlı yapıtını Kitabu Sureti'l Ard (Yer'in Biçimi Hakkında) olarak tercüme etmiştir. Bu sayede yunanlıların matematiksel coğrafya hakkındaki bilgilerin İslam bilim dünyasına girmesinde büyük rol oynamıştır. Bu yapıt tercüme edilirken üzerinde eklemeler yapıldığından orijinalliğini biraz kaybetmiştir. Harezmi'nin bu yapıtı önemli yerlerin enlem ve boylamlarını bildiren çok sayıda tablo içermektedir. Harezmi'nin en ilgi çekici eserlerinden biride Nil'in kaynağını gösteren haritasının bulunmasıdır. Bu yapıt daha sonra Batlamyus-Harizmi Kuramı diye tanınmıştır. Harezmi 70 tane bilim adamıyla çalışarak 830 yılında dünya haritası çizmiştir. Dünyanın çevresini ve hacmini hesaplama çalışmalarında da yer almıştır. Güneş saatleri, usturlaplar ve saatler üzerine yazılmış eserleri de vardır. Coğrafyanın yanı sıra astronomi biliminde de eserler bırakmıştır. Astronomik cetvellerle ilgili kitaplar yazmış ve bu eserler 12. y.y. da Latince' ye çevrilmiştir.
Muhtemelen Türk olan Harezmi İslam bilim dünyasındaki yerini almıştır. Özellikle matematik alanında eserler bırakmış olan Harezmi'nin eserleri Batı bilim dünyasında hala kullanılmakta ve öğretilmektedir. Bu büyük İslam alimi 850 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir.

ÖKLİD KIMDIR?

Öklid (Euclid), Öklid Hayatı, Öklid Kimdir? (M.Ö. 330 - 275)

Yunan matematikçisi Gelmiş geçmiş matematikçiler içinde adı geometriyle en çok özdeşleştirilen kişidir Öklid geometri dünyasında kapladığı bu seçkin yerini kendisinin büyük bir matematikçi olmasından çok geometrinin başlangıcından kendi zamanına kadar bilineni ‘Öğeler’ adını verdiği kitaplarında toplamasına borçludur Öğeler dilden dile çevrilmiş yüzlerce kez kopya edilmiş matbaanın icadından sonra da binlerce kez gözden geçirilmiş ve yeniden basılmıştır Öklid derlemesinin tutarlı bir bütün olmasını sağlamak için kanıt gerektirmeyen apaçık gerçekler olarak beş aksiyom ortaya koyar ve diğer bütün önermeleri (teoremleri) bu aksiyomlardan çıkarır.

Öklid’in beş aksiyomu şunlardır:
1 İki noktadan bir ve yalnız bir doğru geçer.
2 Bir doğru parçası iki yön ede sınırsız bir şekilde uzatılabilir.
3 Merkezi ve üzerinde bir noktası verilen bir çember çizilebilir.
4 Bütün dik açılar eşittir.
5 Bir doğruya dışında alınan bir noktadan bir ve yalnız bir paralel çizilebilir.


Öğeler 13 kitaptan oluşmaktadır. Öklid geometrisi 19 yüzyılın başlarına kadar rakipsiz kaldı.
Hatta 20 yüzyılın ortalarına kadar bile orta öğretimde geometri Öklid’in Öğeler’ine bağlı kalarak okutuldu.
Öklid’in yaşamı konusunda hemen hiçbir şey bilinmiyor Önceleri bir yunan kenti olan Megara’da doğduğu sanıldıysa da sonradan Megara’lı Öklid’in Öğeler yazarı İskenderiyeli Öklid’den yüzyıl kadar önce yaşamış bir felsefeci olduğu ortaya çıktı Öğelerin yazarı Yunanlı olabileceği gibi zamanının Yunan kolonisi İskenderiye’ye öğrenim görmek sonrada hocalık yapmak için gelmiş bir Mısırlı’da olabilir.

Öklid matematik ve geometriye katkılarından dolayı 'matematiğin babası' denilebilir. Ziya kitapları yüzyıllar boyu okutulmuştur. Tarihin babası Heredot geometrinin başlangıcını daha öncelere dayandığını araştırmıştır.

DA VİNCİ HAYATI

Da Vinci Hayatı, Da Vinci Kimdir? Leonardo da Vinci Hayatı ve Eserleri (1452-1519)

Leonardo, genç bir noter olan Ser Piero da Vinci'nin ve muhtemelen bir çiftçi kızı olan Caterina'nın evlilik dışı çocuğu olarak İtalya'da, Floransa kentine bağlı Vinci kasabası yakınlarındaki Anchiano'da dünyaya geldi.
Leonardo Avrupa'daki modern isimlendirme kurallarının oluşmasından önce dünyaya gelmişti; bu yüzden tam ismi, "Vincili Piero'nun oğlu Leonardo" manasına gelen "Leonardo di Ser Piero da Vinci"dir. Leonardo eserlerini ya "Leonardo" ya da "Io, Leonardo (Ben, Leonardo)" olarak imzalamıştır.
Her ne kadar somut kanıtlar bulunmasa da, Leonardo’nun annesi Caterina'nın Piero'ya ait olan Ortadoğulu bir köle olduğu tahmin ediliyor. Leonardo’nun doğduğu yıl, babası Albiera adındaki ilk eşi ile evlendi, Caterina ile ise hiç bir zaman evlenmedi.
Leonardo’ya bebekliğinde annesi baktı, ancak bir kaç yıl sonra annesi başka biriyle evlendirilerek komşu kasabaya yerleşince Leonardo, babasının da nadiren uğradığı büyükbabasının evinde yaşamaya başladı, arada sırada Floransa’ya babasının evine giderdi. Babasının ilk eşinden çocuğu olmadığı için aileye kabul edilebilmişti ama hiç bir zaman meşru bir çocuk olarak görülmedi ve amcası Francesco dışında ailesindeki kimseden sevgi görmedi.
14 yaşına kadar Vinci’de yaşayan Leonardo, büyükanne ve büyükbabasının ardı ardına ölmesi üzerine 1466’da babası ile birlikte Floransa’ya gitti. Evlilik dışı çocukların üniversiteye gitmesi yasak olduğundan üniversite öğrenimi görme şansı yoktu. Küçük yaştan itibaren çok güzel çizimler yapan Leonardo’nun resimlerini babası, dönemin ünlü ressam ve heykeltraşı Andrea del Verrocchio'ya gösterince, Verrochio kendisini çırak olarak yanına aldı. Leonardo onun yanında Lorenzo di Credi ve Pietro Perugino gibi ünlü sanatçılarla çalışma fırsatı buldu. Atölyede sadece resim yapmayı değil, lir çalmayı da öğrendi. Büyük ihtimalle eşcinsellikle de bu atölyede tanıştı. 1476’da oğlancılıkla suçlandığında yargılandı ve suçsuz bulundu. İdam korkusu ve utançla tanıştı.
Floransa’yı 1482’de terkederek Milano Dükü Sforza’nın hizmetine girdi. Dükün hizmetine girebilmek için köprüler, silahlar, gemiler, bronz,mermer ve kilden heykeller yapabileceğini anlattığı ancak göndermediği mektup bütün zamanların en olağanüstü iş başvurusu sayılır.
Leonardo, 1499’da şehir Fransızlar tarafından alınıncaya kadar 17 yıl boyunca Milano Dükü için çalıştı. Dük için sadece resim ve heykeller yapmak, festivaller organize etmekle uğraşmadı; aynı zamanda binalar, makineler ve silahlar geliştirdi. 1485 - 1490 yıllarında doğa, mekanik, geometri, uçan makineler, kiliseden kale ve kanal yapımına kadar her türlü mimari ile ilgilendi; anatomi çalışmaları yaptı; öğrenciler yetiştirdi. İlgi alanı o kadar genişti ki başladığı çoğu işi bitiremiyordu. 1490 - 1495 yıllarında çalışmalarını ve çizimlerini deftere kaydetme alışkanlığı geliştirdi. Bu çizimler ve defter sayfaları, müzeler ve kişisel koleksiyonlarda toplanmıştır. Bu koleksiyonculardan birisi de Leonardo’nun hidrolik alanındaki çalışmalarının el yazmalarını toplayan Bill Gates’dir.
1499’da Milano şehrinin Fransızlarca alınmasından sonra şehri terk eden ve yeni bir koruyucu aramaya başlayan Leonardo, 16 yıl boyunca İtalya’da seyahat etti. Pek çok kişi için çalıştı, çoğu eserini yarım bıraktı.
İnsanlık tarihinin en iyi resimlerinden birisi kabul edilen Mona Lisa için 1503’te çalışmaya başladığı söylenir. Bu resmi tamamladıktan sonra hiç yanından ayırmamış, tüm seyahatlerinde yanında taşımıştı. 1504’te babasının ölüm haberi üzerine Floransa’ya döndü. Miras hakkı için kardeşleri ile mücadele verdi ancak çabası sonuçsuz kaldı. Ancak çok sevdiği amcası tüm varlığını ona bıraktı. 

1506 yılında Leonardo, bir Lombardiya aristokratının 15 yaşındaki oğlu olan Kont Francesco Melzi'yle tanıştı. Melzi, hayatının geri kalanında onun en iyi öğrencisi ve en yakını oldu. 1490’da 10 yaşında iken korumasına aldığı ve Salai adını verdiği genç de 30 yıl boyunca onunla beraber olmuş, ancak öğrencisi olarak bilinen bu genç hiç bir sanatsal ürün üretmemişti. Leonardo, sevgilisi oldukları da sık sık iddia edilen bu iki dostla İtalya’yı birlikte dolaşmıştı.
1513 - 1516 arasında Roma’da yaşadı ve Papa için geliştirilen çeşitli projelerde yer aldı. Anatomi ve fizyoloji alanında çalışmaya devam etti ancak Papa, kadavralar üzerinde çalışmasını yasakladı.
1516’da koruyucusu Giuliano de' Medici’nin ölümü üzerine Kral 1. Francis’den Fransa’nın baş ressam, mühendis ve mimarı olmak üzere davet aldı. Paris’in güneybatısında, Amboise yakınlarındaki Kraliyet Sarayı’nın hemen yanında kendisi için hazırlanan konağa yerleşti. Ona büyük hayranlık duyan kral, kendisini sık sık ziyaret gelir ve sohbet ederdi.
Sağ koluna felç inen Leonardo da Vinci, resimden çok bilimsel çalışmalara ağırlık verdi. Kendisine dostu Melzi yardımcı olmaktaydı. Salai ise Fransa’ya geldikten sonra onu terketmişti.
Leonardo 2 Mayıs 1519’da Amboise’daki evinde 67 yaşında öldü. Kralın kollarında can verdiği rivayet edilir ancak 1 Mayıs günü kralın bir başka şehirde olduğu ve 1 gün içinde oraya gelemeyeceği bilinmektedir. Vasiyetinde mirasının esas bölümünü Melzi’ye bıraktı. Amboise'daki Saint Florentin Kilisesi’nde toprağa verildi

    
     Da Vinci'nin birkaç savaş makinesi tasarımı             Da Vinci'nin tasarımı dev yay                 Da Vinci uçma hayali

Buluşlar ve Mühendislik
Uçma konusuna duyduğu müthiş ilgi sebebiyle, Leonardo kuşların uçması hakkında detaylı çalışmalar yaptı ve aralarında 4 kişi tarafından çalıştırılabilen bir helikopter ve hafif bir hang glider da bulunan çok çeşitli uçan makineler tasarladı.
Leonardo'nun tasarladığı zırhlı tankın içi1502 yılında Leonardo da Vinci, Sultan II.Beyazıt için, Haliç'in girişine inşa edilmek üzere 240 metre uzunluğunda bir köprü tasarımı yaptı. Bu köprü inşa edilmedi, ama 2001 yılında Norveç'te Veboørn Sand Da Vinci Projesi kapsamında, bu tasarımı temel alan daha küçük bir köprü yapılarak Leonardo'nun vizyonu hayata geçirildi.
Her ne kadar savaşı insan faaliyetlerinin en kötüsü olarak nitelese de, Leonardo'nun defterlerinde askeri mühendislik alanında da çalışmalar bulunmaktadır; bunların arasında makineli tüfekler, zırhlı tank, bombalar, paraşütler gibi tasarımlar yer almaktadır. Diğer buluşları arasında bir denizaltı, dişliler kullanılarak yapılmış ilk mekanik hesap makinesi, ve yaylı bir mekanizmayla çalışan bir araba da bulunmaktadır. Vatikan'da bulunduğu yıllarda güneş enerjisini kullanmak için, içbükey aynalar yardımıyla suyu ısıtacak bir tasarım yapmıştır. Her ne kadar Leonardo'nun tasarımlarının çoğu yaşadığı dönemde hayata geçirilememiş olsa da, IBM'in desteğiyle birçoğunun modelleri yapılmıştır ve Amboise'deki Château du Clos Lucé'de bulunan Leonardo da Vinci Müzesi'nde sergilenmektedir.

Vincent Van Gogh Hayatı

Vincent Van Gogh, Van Gogh Hayatı, Van Gogh Kimdir? (1853 - 1890)

Vincent Van Gogh, bir papazın oğlu olarak 1853 yılında Hollanda’nın güneyinde bir köyde dünya’ya geldi. 19.yüzyılın yazgısı en trajik sanatçılarından biri olan Van Gogh, içinde sürekli bunaltılar yaşar ve hiçbir işe yaramadığına olan inancı, bir şeyler yapma, bir çıkış bulma isteğidir bunaltılarının nedeni. Acı çeker, mutsuzdur, huzursuzdur ve yalnızdır ama resimleriyle neşe ve sevinç uyandırmak istemiş, acıları sevince, hüzünleri neşeye ve yalnızlığı birlikteliğe döndürmeye çalışmıştır.

İnsanların yalnızlık, hüzün ve acı içindeki hallerinden etkilenip bunları da resimlerinde yansıtmıştır. Acı çekenlere ilgi duymuştur; içinde yaşadığı dünyada kendisini uyumsuz hisseden bütün melankolikler gibi. Mutsuz olması yalnızlığındandır. Hiçbir zaman hiçbir şeyi başaramayacağına olan inancı, kendisinden kuşku duyması, trajik yazgısı, yaşamına son vermesidir onu melankolik yapan.
Dünyada kendisini alçalmış, sevgilerden uzaklaşmış görmüştür Van Gogh. Yararsızlığının kendi elinde olmadığını, yazgının çizdiği olaylar dizisi sonucu bir kafese tıkıldığını, bir şeyler yapmak istediğini ama bunun yolunu bulamadığını yazar Theo'ya mektuplarında. Daha sonra yapacağı işi bulmuş ve kendini tamamıyla ona adamıştır büyük bir coşkuyla.
İlk dönem karakalem çalışmalarında maden işçilerini, köylüleri ele almış, patates yığınları, dokuma tezgahı gibi konuları işlemiş bir yandan da kasvetli gökler ve koyu renklerle iç karartıcı manzaralar resmetmiştir. Patates Yiyenler tablosu bu kasvetli ve iç karartıcı dönemini simgeler ( Vincent Van Gogh Museum, Amsterdam). 1885 tarihli resimde iç mekanda günlük yaşam konu edinilmiştir. İşçiler kendi ektikleri patatesleri paylaşarak yerken gösterilmişlerdir. Tek ışık kaynağı yukarıdan sarkan bir lambadır. Lambanın ışığı patatesleri aydınlatır. Resmin genelinde aynı renk ve tonlar hakimdir. Yeşilin ve kahverenginin koyu tonları. Patatesin tozlu rengini elde etmeye çalışıyordu. Bütün resme hakim olan renk yabani patates rengiydi. Resmin kasvetli ve karanlık görünümü ve insanların yüzleri, yoksulluğu melankolik bir atmosfer yaratıyor. Bu tür insanları gözlemleyen Van Gogh da yoksulluğun ne demek olduğunu biliyordu Bu dönemlerde kardeşine yazdığı bir mektupta " Böyle devam ederse hedefime varamayacağım. Bu kadar uzun zaman aç kalmasaydım bünyem daha kuvvetli olurdu. Fakat her seferinde daha az çalışmak ya da aç kalmak şıklarından birini seçmem gerektiğinde ben hep aç kalmayı tercih ettim. Bir insan buna nasıl dayanabilir? Açlığın etkisini resimlerimde öylesine görebiliyorum ki geleceğim için kaygılanıyorum".

1882 tarihli Hüzün adlı taşbaskısında oturan çıplak bir kadın tasvir edilmiştir (Vincent Van Gogh Museum, Amsterdam). Kadının başı dizine doğru eğilmiştir ve kolları arasında kalmıştır. Koyu renk uzun saçları çıplak sırtından aşağıya dökülmektedir. Saçlar ten rengiyle kontrast oluşturur. Figürün dış hatları belirginleştirilmiştir. Kolları arasında kalan yüzü görülmez ama büyük ihtimalle ağlamaktadır ya da üzgün bir ifade içindedir. Tek başına bırakılmış, çaresiz bir durumu vardır. Kederleriyle birlikte yapayalnızdır, itilmiştir. Kederin dokunaklı bir ifadesine tanık oluyoruz. Buradaki kadın Van Gogh'un birlikte yaşadığı alkolik, gebe ve fahişe Sien'dir. Bu resmin bir de karakalemle yapılmış deseni vardır.

Gogh'un 1890 yılında Sonsuzluğun Eşiğinde 1890- adlı resminde de yine kederler içindeki bir insanın tasviri vardır (Rijksmuseum Kröller Muller, Otterlo ). Resimde sandalye üzerinde oturan mavi pantolon ve gömlekli yaşlı bir adamın derin acısı yansıtılmıştır. Yaşlı adam yumruk yaptığı elleriyle yüzünü kapamış, dirseklerini bacaklarının üzerine dayamış ve öne doğru eğilmiştir. Gözleri ve yüzü görünmüyor ama o da ağlamaklı ve yıkılmış bir durumdadır. Yine aynı yıl yaptığı Doktor Gachet'in Portresi -1890- adlı resimde de masaya dirseğini dayamış oturan bir adam görülür (Musee du Jeu de Pavme,Paris). Beyaz kasketli figürün yumruğu yanağında be başını destekler. Düşünceli ve kederli görünümlü Doktor Gachet'in kendisine sinirli olduğu kadar hasta göründüğünü de belirtir Van Gogh. Figürün yüzünde melankoli, hüzün, çaresizlik ve umutsuzluk hakimdir. Bu hüzün resmin her yanına yayılır. Bütün renkler ve çizgiler bu melankolik atmosfere uyar. Figürün çizgileri kasvetli görünümü izler ve bu duygusal ruh halini açığa vurur. Üzerindeki lacivert ceket ve arka planın koyu mavi rengi ve yüzün solgunluğu ifadeyi güçlendirir.

 

Ren Nehrinde Yıldızlı Bir Gece -1888- adlı manzarasında yıldızlı gecenin tasviri göz kamaştırıcıdır. Işık saçan yıldızlar, kıyıdan denize vuran yapay ışıklar ve lacivertle mavi tonları resmin bütününe yayılır. Ön planda yürüyen bir çift görülür. Buradaki ve başka resimlerinde görülen çiftlerden erkek olanı kızıl saçlı olarak tasvir edilmiştir. Hayatı boyunca yalnız olan ressam gerçek hayatta asla bulamadığı eşini resimlerinde hep yanında çizmiştir. Figürler manzarada çok küçüktür ve yüzleri seyredene dönüktür. Bir mektubunda " Gece manzaralarını ve gece ortamının özelliklerini, gecenin gerçek karanlığı içinde ve yerinde tuvale aktarma sorunu beni her taraftan kuşatmakta" diye yazmıştı. Gökyüzündeki yıldızlara gitmek için ölümün bir araç olduğunu belirtir. Ölümle ulaşılan yıldızların erişilir olabileceğini düşünüyordu. Gece karanlıktır, korkudur, ölümdür, uykudur, yalnızlıktır, hüzündür.

 

 



 

 

Bulutlu Göğün Altındaki Buğday Tarlası -1890-resmi için "bunlar kasvetli gökyüzünün altında uzanan uçsuz bucaksız buğday tarlaları...derin kederi ve sonsuz yalnızlığı ifade etmekte zorlanmadım" diye yazar Theo'ya mektubunda. (Vincent Van Gogh Museum, Amsterdam). Ancak ona göre üzüntü ve üzgün yine de iyileştiricidir ve neşelidir. Resmin yarısından çoğunu kaplayan koyu mavi tonların hakim olduğu gökyüzü altında sarılar ve yeşiller beyazlarla ışıklandırılmış tarlalar uzanmaktadır. Önde birkaç küçük gelincik başı vardır. "Kanımca somurtkan yeşil renkler toprak rengi tonlarıyla iyi bir uyum içinde; bunda sağlıklı ve bu yüzden itici bulmadığım bir üzüntü havası var"
 

 

 

 

 


Buğday Tarlası ve Kargalar ' da -1890-yine kasvetli ve karanlık bir gökyüzü tasviri vardır (Vincent Van Gogh Museum, Amsterdam). Van Gogh bu resimle de yine kederini ve aşırı yalnızlığını iletmeye çalışmıştır. Geniş tarladan üç ayrı yol ayrılır. Seyreden resmin köşesinde veya tarlada patikanın sonunun ve ufkun nerede olduğunun bilinmezliğiyle sarsılır. Geniş açık tarlaların normal perspektif kurgusu tersine dönmüştür. Çizgiler resmin önünde buluşmak için ufuktan kaçar. Vincent bu resmi yaparken önünde malzemeleriyle ufka doğru yükselen iki yolun böldüğü buğday tarlasının - üçüncü yol resmin sağ alt köşesinde kalmıştır- karşısında yere çökmüş ve önce sola sonra sağa iki kez ateş etmişti. Kara kuşlar ölümü çağrıştırır. Fırtınalı alçak gökyüzünde uçuşan kargalar ve gökyüzünde belirgin mor fırça vuruşları izleyende yalnızlık ve keder duygularını uyandırır. 29 temmuz 1890 da kendini vuran Van Gogh iki gün sonra ölmüştür. Ölümünden sonra üzerinde bulunan kardeşine yazdığı ama göndermediği mektupta " kısaca sanat uğruna hayatımı tehlikeye atıyorum ve bu yüzden aklımın yarısını yitirdim" diye yazmıştır.

 

Osman Hamdi Bey'in Hayatı

Osman Hamdi Bey, Osman Hamdi Bey  Hayatı, Osman Hamdi Bey  Kimdir? ( 1842 - 1910 )

Osman Hamdi, (doğum 1842 İstanbul - ölüm 24 Şubat 1910 İstanbul) 1860'da hukuk öğrenimi için Paris'e gitti. Hukuk öğreniminin yanı sıra o dönemim ünlü ressamlarının atölyelerinde çıraklık yaparak iyi de bir resim eğitimi aldı.
1869 yılında Bağdat Yabancı İşler Müdürlüğü''ne atandı. 1871'de İstanbul'a geri dönünce sarayda çalıştı. 1881'de Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi)'a atandı. Bu görevi ile Türk müzeciliğinin parlak dönemleri başladı. 1883 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'ni ve İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni kurdu ve müdürlüklerini üstlendi. 1884'te o güne kadar hiç gündeme gelmemiş olan ve çokça kayıp verilmiş olunan bir zaafı, antik eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklayan Asr-ı Atîka Nizamnâmesini çıkarttırarak yürürlüğe soktu.
Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina Tapınağı ve Sayda'da arkeolojik kazılar gerçekleştirdi. Sayda'da yaptığı kazılarda bulduğu, arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan, aralarında İskender Lahit'inin de bulunduğu bir takım antik eserler çıkardı. Burada bulunan eserler bugün Osman Hamdi Bey'in bulmuş olduğu birçok eser gibi, kendisinin temellerini attırdığı İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilendi.


Kaplumbağa Terbiyecisi", Osman Hamdi’nin en ilgi çeken ve özgün eserlerinden birisidir. 1906 tarihli eser, özellikle "Lale Devri"ndeki "Sadabad Eğlenceleri"nde geceleri bahçelerin aydınlatılması için kaplumbağaların sırtlarına mumlar dikilerek serbest bırakıldıkları bilgisi bir ipucu olabilir. Yani Osmanlı’nın devlet düzeninde "kaplumbağalar" da "kapıkulları" arasında yer almışlardır.


Bu arada birkaç Osmanlı kurumunun (Sanay-i Nefise, Asar-ı Atika Müzesi, Duyun-u Umumiye, vb.) en üst düzeyinde yönetici olan Hamdi Bey’in kendi iş yapma alışkanlığı/tarzı ile astlarının yaklaşımlarına ilişkin bir allegori akla gelmektedir. Osman Hamdi’nin kendisi olan "Terbiyeci" elinde neyi, boynunda maşası sırtında "keşkül-ü fıkarası" (dervişane bir tevekkülü akla getirmektedir. Hafif öne eğilmiş olarak yapraklarını yiyen üç kaplumbağaya nezaret etmektedir.
Arkada kalan iki kaplumbağa ise yemeğe yanaşmaya çalışmaktadır. Osman Hamdi Bey’in mesai arkadaşlarına yönelik acımasız, ümitsiz bir hicvi olarak yorumlanabilir bir resim bu... Önemli olan, alçaktaki tek ışık kaynağından gelen ışıkla aydınlanan resmin, öğelerinin ilgiyi konuya odaklayan bir yalınlık ve kurgu ile her tür gereksiz ayrıntının ayıklandığı çok başarılı bir bir başyapıt olmasıdır.
Uzun süre işadamı Erol Aksoy'un koleksiyonunda bulunan tablo Erol Aksoy'un varlıklarına TMSF'nin el koymasıyla geçici süre devlete geçmiştir. Eser Aralık 2004'de açık arttırmaya çıkarıldı. Türk resim sanatının en yüksek bedeline çıkan fiyatla Suna Kıraç-İnan Kıraç Vakfı kuruluşu Pera Sanat Müzesi açık arttırmayı kazandı.

Bazı Önemli Eserleri

* Kahve Ocağı (1879)
* Haremden (1880)
İki Müzisyen Kız (1880)
* Kuran okuyan Kız (1880)
* Çarşaflanan Kadınlar (1880)
* Vazo Yerleştiren Kız (1881)
* Gebze’den Manzara (1881)
* Çekik Gözlü Kız-Tevfika (1882)
* Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız I
* Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız II (1890)
* Feraceli Kadınlar (1904)
* Pembe Başlıklı Kız (1904)
* Kaplumbağa Terbiyecisi (1906)
* Mimozalı Kadın (1906)
* Şehzade Türbesinde Derviş (1908)
* Silah Taciri (1908)
* Beyaz Entarili Kız (1908)
* Sarı Kurdeleli Kız (1909) 

Abidin Dino Kimdir?

Abidin Dino, Abidin Dino Hayatı, Abidin Dino Kimdir? ( 1913 - 1993 )

Abidin Dino, (1913 - 1993) ünlü Türk ressam. Çağdaş Türk resminin öncülerinden olan Abidin Dino, aynı zamanda bir yazar ve siyasetçidir.
23 Mart1913 günü İstanbul'da doğdu. 1. Dünya Savaşı başladığında Avrupa'da seyahatte olan ailesi, bir süre için Cenevre'ye yerleşmişti. Bu nedenle çocukluğu İsviçre ve Fransa'da geçti.

Ailesi 1925'te İstanbul'a dönünce Robert Kolej'de öğrenim görmeye başladı ancak sanata duyduğu ilgi nedeniyle öğrenimini yarıda bırakıp, ağabeyi şair Arif Dino'nun desteğiyle resim, karikatür ve yazı alanında kendini geliştirmeye başladı. İlk desenleri Yarın gazetesinde, ilk yazıları Artist dergisinde 1930'lu yılların başında yayınlandı. Bu yıllarda Nazım Hikmet'in şiir ve oyun kitaplarına kapak desenleri çizdi. Çok genç yaşta kendini bir ressam olarak kabul ettirdi.

1933 yılında D grubu adlı sanat gurubunun kurucuları arasında yer aldı. Grubun amacı, memlekette sanatın gelişmesini ve yayılmasını sağlamaktı. Düşünce yanı ağır basan resimler yapacak, batıdaki çağdaş akımlarla boy ölçüşecek yenilikler getireceklerdi.

Aynı yıl "Ankara Türkiye'nin kalbidir" isimli belgesel filmi çekmek için Türkiye'ye gelen Sovyetler Birliği'nin ünlü yönetmenlerinden Sergay Yutkeviç bir sergide resimlerini görüp beğendi. Yutkeviç'in filmini izleyen Atatürk, kendisinden bir Türk gencini yetiştirmesine olanak olup olmadığını sormuştu. Böylece Yutkeviç, Dino'dan dekoratör ve ressam olarak çalışmak üzere kendisiyle SSCB'ye gelmesini istedi. Dino, 1934 yılında sinema öğrenimi görmek üzere SSCB'ye gitti ve 3 yıl kaldı. 3 yıl boyunca Leningrad'da Ayzenştayn ve Yutkeviç'in yanında makyajdan dekora, rejiden senaryoya tüm yönleriyle sinema eğitimi aldı. Yutkeviç'in yönettiği Madenciler filminde çalıştı. 1937'de 2. Dünya Savaşı nedeniyle Sovyetler Birliği tüm yabancı öğrencileri geri gönderince Leningrad'dan ayrılmak zorunda kaldı.

Dino, Sovyetler Birliği'nden sonra Londra ve Paris'e gitti. Paris'te ressam ve dekoratör olarak film çekim çalışmalarında bulundu. Gertrude Stein, Tristan Tzara, Eisentein,Andre Malrauxve Pablo Picasso gibi dönemin önde gelen sanatçılarıyla dostluklar kurdu.

1939 yılında Türkiye'ye döndü, 1941'de arkadaşlarıyla Liman (Yeniler) Grubunun oluşturdu. Çeşitli dergilerde çizgi ve yazılarıyla halktan yana, gerçekçi bir sanat görüşünü savundu. Çizgi ve desenlerin ön plana çıktığı resimlerinde işçi ve köylü tiplerini özgün bir üslupla işledi. Başlangıçta Picasso'nun etkisinde kalan sanatçı, daha sonraları yapıtlarında özgün ve yerel bir senteze ulaştı.

Yeniler Gurubu'nun Liman çevresindeki balıkçıları konu alan ilk sergisini açtığı 1941 yılında Abidin Dino, siyasi nedenlerle önce Mecitözü (Çorum)'ne, sonra Adana'ya sürgüne gönderildi. Adana'da Türk Sözü gazetesini yönetti. Kel adlı bir oyun yazdı, ancak oyun hemen toplatıldı. Çukurova'nın pamuk işçilerini konu alan resimler yaptı ve heykel ile ilgilenmeye başladı. 1943 yılında dilci Güzin Dino ile evlendi. Sürgün sona erince İstanbul'a döndü.

1952'de yurt dışına çıkış yasağı kakınca kesin olarak Paris'e yerleşti. Fransa, Cezayir, Amerika gibi değişik ülkelerde sergiler açtı. Fransa Plastik Sanatlar Birliği onur başkanlığı New York Dünya Sanat Sergisi danışmanlığı gibi görevlerde bulundu. 'İşkence', 'Atom Korkusu', 'Savaş ve Barış', 'Çıplaklar', 'Dört Kent', 'Dağ-Deniz' gibi birçok yapıtı çeşitli galeri, müze ve koleksiyonlarda yer aldı.
Zaman zaman Türkiye'de kişisel sergiler açan Abidin Dino, 7 Aralık 1993 günü Paris'e hayatını yitirdi. Cenazesi İstanbul'a getirilerek Aşiyan'da toprağa verildi.

          Abidin Dino Resimleri

       

Salvador Dali Hayatı


Salvador Dali, Salvador Dali Hayatı, Salvador Dali Kimdir? ( 1904 - 1989 )

Asıl adı Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí y Domènech olan Salvador Dali sürrealizmin en önde gelen ressamlarındandır. İspanyol asıllıdır.  Gerçeküstü eserlerindeki tuhaf ve çarpıcı imgelerle ünlenmiştir. En iyi bilinen eseri olan Belleğin Azmini 1931'de bitirmiştir.
Katalonya doğumlu olan Dalí, 711 yılında İspanya'yı fethetmiş olan Mağribiler'in soyundan geldiğini iddia etmiş, "süslü ve cafcaflı olan her şeye, lüks hayata ve doğu kıyafetlerine olan düşkünlüğünü" de "Arap kökeni"ne bağlamıştır.
Salvador Dali sadece eserleriyle değil yaşam tarzı, kişiliği, düşünceleriyle ve farklı görünümüyle de dikkat çekmeyi başarmış bir ressamdır. Onu herkesten ayıran ve tüm dünya tarafından karakterize olmuş bıyığıyla ve sıra dışı tavrıyla dünya üzerinde bir ekol olmayı başarmış bir isimdir.

1914'te annesinin desteğiyle özel bir resim okuluna yazılan Dalí, 1919'da Figueres Belediye Tiyatrosu'nda ilk sergisini açtı. Şubat 1921'de ise çok sevdiği annesini meme kanserinden kaybetti.
Kendine özgü yapısıyla, iddialı tavrıyla ve eserleriyle kendini tüm dünyaya kanıtlamış sanatçı sadece sürrealizm çizgisinde değil kubist ve dadaist bir çizgiden geçerek eserlerini vermiştir. 


Salvador Dali 11 Mayıs 1904 'te İspanya'da Figueres isimli kentte (Katalonya bölgesinde) dünyaya geldi. Kendinden önce doğan ve ölen kardeşin ismini alan Dali, ailesinin evlatlarını kaybetmelerini kabullenememesini ve sürekli olarak takıntılı biçimde anılmasını hayatında önemli bir nokta olarak kaydediyor. Ailesinin tavrıyla birlikte doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürüdüğünü söyleyerek bu konunun hayatındaki yansımasını bize göstermiştir Dali. Tam da bu sebeple ailesinin dikkatini çekmek amacıyla farklı yollar aramış ve şımarık bir çocuk olan Dali'nin ilk yaptığı eserin adı ''Hasta Çocuk'' olmuştur. Devamında bir çok çalışma sergi Picasso'yla tanışması annesini kaybetmesi de eserlerine yansıyan hususlar olmaya devam etmiştir. Hemen herkesin bildiği Belleğin Azmi eseri özellikle en ünlü eseri olmuştur. Dalí, ressamlığın yanı sıra heykelcilik, fotoğrafçılık ve filmcilikle de ilgilenmiş, Amerikalı animasyoncu Walt Disney ile beraber yaptığı Destino adlı kısa çizgi film, 2003'te "en iyi kısa animasyon filmi" dalında Oscar adayı olmuştur.
1931 yılında Dalí, en meşhur eseri olan Belleğin Azmini yaptı. Yumuşak Saatler ya da Eriyen Saatler olarak da bilinen eserde, geniş bir kumsal manzarası önünde eriyen cep saatleri resmedilmiştir. Eser genel olarak, katı ve değişmez zaman kavramına karşı bir protesto olarak yorumlanır. Dalí sonradan bu resmin ilhamını, sıcak Ağustos güneşi altında erimekte olan bir Camembert peynirinden aldığını yazacaktı.
Hiroşima'da patlayan atom bombasının gücünden çok etkilenmiş olan Dalí, hayatının bu dönemine "nükleer mistisizm" adını veriyordu. Yine bu dönemde Dalí, tuvale boya sıçratma, hologramlar, optik yanılgılar ve stereoskopi gibi pek çok değişik teknikle denemeler yaptı.
Salvador Dali'yi, elbette eşi Gala'yla yaşadığı ilişkiler, dünyada yaşanan politik değişimler de oldukça etkilemişti. Dali'nin sansasyonel tavrı, söylediği sözler tabi ki sanatını etkiliyordu. her ne kadar politik tavrı değişim göstermiş ve insanların ve sanatçıların tepkisini çekse de yaptığı sergiler daha dikkatle izlenme olanağı bulmuştur. Onun farklı yapısı, dikkat çekici sözleri hatta bazen kötü bir üne kavuşması bile onun dolaylı reklamını yapmış ve bir çok insana ulaşmasını sağlamıştır. Gala'nın ölümünden sonra resim yapmayı nerdeyse bırakan Dali bir süre sonra son olan Serçenin Kuyruğu adlı tablo eserini yaptı. Dalí, 23 Ocak 1989'da kalp yetmezliğinden öldü ve Figueres'te Salvador Dali Müzesi mahzenine gömüldü.
Eserleri; Dalí hayatı boyunca, 1500'den fazla resim ve onlarca heykelin yanı sıra, çeşitli taş baskı eserler, kitap illüstrasyonları, tiyatro dekorları ve kostümleri üretmiştir. Ayrıca, Man Ray, Brassaï, Cecil Beaton ve Philippe Halsman gibi fotoğraf sanatçılarıyla ve Elsa Schiaparelli, Christian Dior gibi moda tasarımcılarıyla beraber çalışmıştır.
Bugün Dalí'nin eserlerinin büyük çoğunluğu, Figueres'deki Dalí Tiyatro ve Müzesi'nde bulunur. Florida'nın St. Petersburg kentindeki Salvador Dalí Müzesi, Madrid'deki Reina Sofia Müzesi ve Los Angeles'taki Salvador Dalí Galerisi de sanatçının yüzlerce eserini barındırır.
Dalí'nin 1965'te New York'taki Rikers Island Hapishanesi'ne bağışladığı çarmıha gerilmiş İsa resmi, 1981'e kadar hapishanenin yemekhanesinde asılı durduktan sonra buradan alınarak hapishanenin lobisine asılmış, 2003'te ise kimliği belirsiz kişilerce lobiden çalınmıştır.


Instagram Hikayeleri hakkında bilinmeyenler serisi-1

Önceikle şunu açıkça belirtmem gerekiyor ki, Instagram hikayenizin görüntüleme sıralaması. Son görenden ilk görene ya da ilk görenden son görene doğru basit ve anlamsız bir şeklide sıralanmaz. Bu görüşler oldukça boş ve İnstagram algoritmasından bi haber insanların uydurduğu olgulardan başka hiçbir şey değildir.

Şimdi Türkiye’ nin en detaylı Instagram hikaye algoritması içeriğine başlayabilirsiniz.

Öncelikle kısa olarak Instagram geri bildirimlerinde etkili olan 3 ana faktörü bilmeliyiz. (Bu faktörleri aşağıda daha detalı anlatacağım.)

Instagram feed’inizde gördüğünüz üç ana faktör:

  1. İlgi: Sizin için önemli olan hesaplar üst sıralarda yer alır, benzer içerikteki geçmiş davranışlar ve potansiyel olarak makine görüşünün gerçek içeriğini analiz ederek belirlenir.
  2. Yenilik: Süreklilik, bir hesap ne kadar aktif olursa yani yeni içerik üretirse o kadar görünür olacaktır.
  3. İlişki: Onu paylaşan kişiye ne kadar yakınsınız, Instagram üzerinde yorumda bulunarak veya fotoğraflarla birlikte etiketlendiğiniz gibi Instagram’da daha önce etkileşimde bulunduğunuz kişilerle daha üst sıralarda yer alırsınız.

Bu 3 temel unsurun yanı sıra sıralamaları etkileyen 3 yan unsur daha vardır. Bunlar;

  • Sıklık: Son ziyaretinizden bu yana en iyi yayınları göstermeye çalışacağından, Instagram’ı ne sıklıkta açarsanız o sıklıkla gösterime girersiniz.
  • İzleyen: Çok sayıda kişiyi izlerseniz, geniş ve kaliteli bir kitleye sahip olma olanağınız artar. Yani Instagram izlediğiniz sayı kadar sizi izletme eğiliminde bulunur. (Instagram’ın insanların daha çok zaman harcaması için bulduğu yöntemlerden birisi diyebiliriz)
  • Kullanım: Instagram’da ne kadar süre harcadığınız, kısa oturumlar sırasında yalnızca en iyi yayınları görüp görmediğiniz veya daha fazla zaman harcayarak aratılıp aratılmadığınızı belirler.

Tüm bu maddelerin kısa özeti olarak Instagram 2016 yılında bazı gerçeklerin farkına vardı ve insanlara görmek istediklerini ve benzerlerini daha çok gösterecek bir algoritma yenilemesi yaptı ve bunu günümüze kadar sürekli geliştirdi, geliştirmeye de devam ediyor.

Yeni bir yere gittiniz yada takipcileriniz ile paylaşmak istediğiniz bir durumla karşı karşıyasınız ne yaparsınız? Evet hiç vakit kaybetmeden hikaye atarsınız ve meraklı bekleyişiniz başlar bekleyişin adı: Hikayemi kimler izledi?

Eğer siz hikayeyi kimlerin gördüğünü sürekli olarak kontrol ederseniz yani Instagram’a göre sürekli sorgulama yaptırırsanız. Instagram sürekli yaptığınız sorgulama yani yenileme sonucunda size her seferinde farklı kişileri farklı sıralama ile gösterecektir.

Peki bunun nedeni nedir? Instagram neden her defasında karşımıza farklı sıralama çıkarır?

Ana nedeni etkileşimdir. Etkileşim Instagram’a göre ne demektir bunu birazdan açıklayacağım. Fakat önce etkileşimin en genel anlamıyla Instagram için neden önemli olduğundan bahsetmemiz gerek. Siz Instagram’a girdiğinizde karşınıza en çok etkileşim halinde bulunduğunuz hesaplar çıkar ki sizde bu hesapların büyük çoğunluğunu her gün düzenli olarak takip ediyorsunuz ya da git gide artan bir ilgiyle takip etmeye başladınız. Bu durum sizi rahatsız etmiyor çünkü siz isteyerek ve zevk alarak etkileşim halindesiniz aksi olsa etkileşim içinde bulunmazsınız. Peki ya tam tersi olsa Instagram inatla size hoşnut olmadığınız hesapları sunsa sizde istediniz hesaplara ulaşmak için her gün ama her gün uğraşmak zorunda olsanız ne yapardınız ? Muhtemelen biraz çaba sonunda vazgeçer ve size istediğinizi basitçe sunan bir uygulama ya da platforma geçerdiniz. İnstagram bunu biliyor ve çok da iyi bir şekilde duruma hakim.

Size nasıl daha fazla Instagram’da zaman geçirtebilirler onun derdindeler adeta bununla yatıp bunla kalkıyorlar acaba insanlara nasıl daha fazla Instagramda zaman geçirtebiliriz? diye kendilerine soruyorlar ve cevap da belli sizin ilgi alanlarınızı, sürekli ve tekrar tekrar baktığınız içeriğin ne olduğunu, nelerden hoşlandığınızı, nelerden hoşlanmadığınızı ve nefret ettiğinizi, eğlence anlayışınızı, gün içerisinde neler yaptığınızı, nelerle uğraştığınızı kısacası Instagram’da yaptığınız her şeyi biliyorlar ve kaydediyorlar ki en çok istediğiniz içerikleri karşınıza çıkarsınlar.

Böylelikle siz sadece Instagram’da dolaşmış yada vakit geçirmiş olmuyorsunuz ! Siz o anda orada en sevdiğiniz aktiviteyi yapıyorsunuz zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz, Instagram sizin için sadece bir sosyal medya aracı değil o sizin en sevdiğiniz ve dolayısıyla bağımlısı olduğunuz bir zorunluluk haline geliyor hem de siz farkına bile varmadan. İşte kısaca etkileşimin nasıl bir amacın parçası olduğunu anladınız şimdi Instagram’ın kendi dilinden etkileşimin nasıl anlaşıldığından bahsedelim.

Instagram’a göre etkileşim nedir ?

  1. Sürekli olarak olarak aynı hesapları takip ederseniz başta görünür
  2. Daha az ya da seyrek takip ettiğiniz hesaplar başta görünür

Düzenli olarak etkileşimde bulundunuz hesaplar: Az öncede bahsettiğim şeklide düzenli olarak(severek – isteyerek) takipte bulunduğunuz hesaplar algoritma tarafından sizin için özel bir dizin oluşturur ve doğal olarak takip ettiğiniz hesaplar ön sıralarda görürsünüz.

Daha az ya da seyrek takip ettiğiniz hesaplar: Bu Instagramın “Zamansallık faktörü” olarak adlandırdığı bir olaydır. Zamansallık faktörü Instagramın yeni atılan hikayeleri eğer favori hikayelerinizi izlediyseniz ön sıralara taşımasına verilen isimdir. Bu yeni hikayelerin değişkenlik gösteren durumlara göre daha değerli olduğunun bir göstergesidir. Bazen favorileriniz henüz izlemediyseniz, yeni atılmış olan ama sizin seyrek takip ettiğiniz hikayeler ön sıralarda görünür. Bunun nedeni ise Instagram’ın yeni olan yani güncel olan içeriğe verdiği değerdir. Biz buna aktifliğe verilen değer diyoruz çünkü art arda atılan hikayeleri instagram’ın kullanıcının daha fazla zaman geçirmesi yani aktif olduğu için ödüllendirmesi başlığı altında ele alırız. Bu şu anlama gelmektedir siz o hesaba değer vermeseniz bile instagram ona değer veriyor çünkü aktif ve Instagram için bir değer oluşturuyor, siz ona değer vermeseniz bile başka kullanıcılar değer veriyor ve sonuç birden bire ön sıralarda yerini alan bir hikaye ye dönüşüyor. Bu konuyu bir sonra ki yazımda daha detaylı olarak ele alacağım.

Bonus: Bir teori olarak sıralamayı etkileyecek bir diğer etken olarak Facebook’taki bağlantılarınızı da değerlendiriyor. Oradaki etkileşimler Instagram’daki sıralamayı etkiliyor mu bilinmez çünkü Facebook bağlantısı olmadan da Instagram hesabı açılabiliyor. Bu teori sadece işletme hesapları içinde geçerli mi değil mi henüz bilmiyoruz bilindiği üzere neredeyse tüm firmalar Instagram’da yaptıkları paylaşımları Facabook’ta bağlantılı olarak paylaşıyor. Belki de teorinin dayanağı bu ayrıntı olabilir yeni gelişmeler olduğu sürece size aktarmaya devam edeceğim.

Hikaye sıralamasında ön sıralarda olmasına karşın bakmadığınız hikayelere ne olur ?

Ön sıralarda olduğu halde bilerek bakmadığınız hikayelerin ön yada arka sırasındaki hikayeye baktığınızda İnstagram bunu algılar ve bir süre sonra o bakmadığınız hikayeyi arka sıralara doğru kaydırmaya başlar. Tabii ki yeni atılan hikayelerinde bu duruma bir etkisi vardır.

Tüm hikaye sıralaması içinde dolaşıp özellikle baktığınız hikaye hangi sırlamaya dahil olur ?

İnstagram hikayeler arasında dolaştığınızı ve özellikle açtığınız hikayeyi sizin için özel olarak kabul edip her hesabın olduğu gibi sizin için oluşturulan özel bir sıralamaya alır. Ve ön sırala doğru hikaye çıkmaya başlar.

Joker hakkında bilinmesi gereken gerçekler listesi;

1. Başarılı aktör Joaquin Phoenix, Joker rolü için tam olarak 23.6 kilo verdi.

2. Kendisi Joker’in gülüşü üzerine çalışırken patolojik gülme hastalarının kahkaha videolarından yararlandı

3. Film çekimlerinden önce yönetmen Phillips Told, Joaquin Phoenix’den Joker’in kahkalarını “acı cekermiş gibi” yorumlamasını istedi

4. Joker filmi, şimdiden IMDb’nin en çok ve en yüksek puanla oylanan ilk 10 filminin arasına girmeyi başardı


5. Joaquin Phoenix ve Heath Ledger, yakın arkadaşlardı


Apple Ceo'su kazancını Açıkladı..

Apple'ın kurucusu Steve Jobs'un  hayatını kaybetmesinin ardından şirketin CEO’su olan Tim Cook’un  maaşı belli oldu. 

CNBC'de yer alan habere göre, 59 yaşındaki Cook'un 2019'daki geliri bir önceki seneye oranla düştü. 

2018'de olduğu gibi 2019'da da 3 milyon dolar yıllık maaş alan Cook'un  yıllık gelirindeki düşüşün nedeni ise aldığı bonus miktarının azalması. 

2018'de 12 milyon dolar bonus alan Cook, geride bıraktığımız yıl için ise 7 milyon 670 bin dolar bonu almaya hak kazandı. 

7 yıl boyunca pankreas kanserine karşı yaşam savaşını veren Steve Jobs (sağda), 2011 yılında 56 yaşındayken hayatını kaybetti. Steve Jobs'un hayatını kaybetmesinin ardından şirketin bir numaralı koltuğuna Tim Cook (solda) oturdu.
Aynı habere göre, 2019'da ABD'deki Apple çalışanlarının yıllık geliri 55 bin 426 dolardan 57 bin 596 dolara çıktı.  

Amerika Birleşik Devletleri Sermaye Piyasası Kurulu'na (SEC) sunulan belgelerden derlenen habere göre, şirket Cook'un yıl içindeki seyahatleri için 315 bin 311 dolar ödedi. 

Apple'ın CEO'sunun güvenliği için 2019 yılında yaptığı harcama ise 457 bin 82 dolar olarak açıklandı.

Whatsapp Virüs'ü

  • Sputnik'in Gizchina haber portalına dayandırdığı habere göre, yeni yıl kutlama mesajı şeklinde gelen virüs, bilmeden tıklayan kişiyi zararlı bir siteye götürüyor.  

  • <p>Söz konusu siteye giriş yapıldıktan sonra ise siber saldırganlar, kullanıcının akıllı telefon veya bilgisayarındaki kişisel bilgisine ulaşabiliyor. </p>
<p></p>

    Söz konusu siteye giriş yapıldıktan sonra ise siber saldırganlar, kullanıcının akıllı telefon veya bilgisayarındaki kişisel bilgisine ulaşabiliyor. 

  • ‘Yeni Yıl Virüsü’ zararlı dosyalar içeren internet sayfalarına yönlendiren WhatsApp mesajlarıyla yayılıyor. Ancak uzmanlar aynı yöntemin pek çok özel günde de karşımıza çıkabileceği uyarısında bulunuyor.
    ‘Yeni Yıl Virüsü’ zararlı dosyalar içeren internet sayfalarına yönlendiren WhatsApp mesajlarıyla yayılıyor. Ancak uzmanlar aynı yöntemin pek çok özel günde de karşımıza çıkabileceği uyarısında bulunuyor.
  • Yeni yıl ile birlikte WhatsApp’a bir dizi yeni özellik geliyor. İşte 1.5 milyar aktif kullanıcısı bulunan platforma 2020 yılında entegre olacak özellikler...

    BU YIL WHATSAPP'A HANGİ YENİ ÖZELLİKLER GELECEK?

    Yeni yıl ile birlikte WhatsApp’a bir dizi yeni özellik geliyor. İşte 1.5 milyar aktif kullanıcısı bulunan platforma 2020 yılında entegre olacak özellikler...
  • Snapchat ile hayatımıza giren silinen mesajlar bir süre sonra Facebook’un bünyesinde bulunan WhatsApp’ta da karşımıza çıkacak.

    SİLİNEN MESAJLAR

    Snapchat ile hayatımıza giren silinen mesajlar bir süre sonra Facebook’un bünyesinde bulunan WhatsApp’ta da karşımıza çıkacak.
  • <p>Söz konusu özellik ile kullanıcılar mesajlarının ne zaman silineceğini belirleyerek gönderecek ve mesaj için belirlenen süre dolduğunda otomatik olarak herkes için yok olacak.  </p>

    Söz konusu özellik ile kullanıcılar mesajlarının ne zaman silineceğini belirleyerek gönderecek ve mesaj için belirlenen süre dolduğunda otomatik olarak herkes için yok olacak.  

  • <p>Hala geliştirme aşamasında olan özellik ile mesajlara 10 saniye, 1 dakika, 1 saat ya da 1 günlük süre tanıyabilme hakkını getirecek. </p>

    Hala geliştirme aşamasında olan özellik ile mesajlara 10 saniye, 1 dakika, 1 saat ya da 1 günlük süre tanıyabilme hakkını getirecek. 

  • <p>2020 yılında WhatsApp’a gelecek bir diğer özellik  karanlık mod. Android 10 ve iOS 13 ile hayatımıza giren karanlık mod pek çok uygulamaya entegre edilmiş durumda.  </p>
<p></p>

    KARANLIK MOD

    2020 yılında WhatsApp’a gelecek bir diğer özellik  karanlık mod. Android 10 ve iOS 13 ile hayatımıza giren karanlık mod pek çok uygulamaya entegre edilmiş durumda.  

  • <p>Bu özelliğin 2020 yılı için de WhatsApp’a da geleceği belirtiliyor. WhatsApp’ın karanlık  moduna ait görseller geçtiğimiz yıl internete sızmıştı. </p>
<p></p>

    Bu özelliğin 2020 yılı için de WhatsApp’a da geleceği belirtiliyor. WhatsApp’ın karanlık  moduna ait görseller geçtiğimiz yıl internete sızmıştı. 

  • <p>Söz konusu özellik özellikle AMOLED ekrana ev sahipliği yapan cihazlarda hatırı sayılır oranda pil tasarrufu yapılmasına imkan tanıyacak. </p>

    Söz konusu özellik özellikle AMOLED ekrana ev sahipliği yapan cihazlarda hatırı sayılır oranda pil tasarrufu yapılmasına imkan tanıyacak.